TÜRK EDEBİYATINDA PSİKOLOJİK ROMAN
İnsan davranışlarını inceleyen bir bilim dalı olan psikoloji ile edebiyat arasında sıkı bir ilişki söz konusudur. Psikolojik roman türünde, vaka örgüsüne yahut olaya değil de kahramanların psikolojik yapılarına önem verilir. Psikolojik romanda olaylar, kahramanların psikolojilerine bağlanır veya kahramanların psikolojik yapılarını aydınlatabildiği ölçüde eserde yer bulur. Psikolojik romanlarda olaylara sebep olan, hazırlayan ve olayların sonucu olan ruhsal durumlar üzerinde yoğunlaşılır. Psikolojik roman, işleniş tekniği açısından iki alt başlık altında değerlendirilebilir: Bunlardan birincisi, yazarın psikoloji ile ilgili terimleri ve bilgileri yazdığı romanda kullanmasıyla ortaya çıkar. Bu tür psikolojik romanları, psikoloji kitaplarından ayıran tek fark roman kurgusuna duygusal unsurların ve bir olay örgüsünün eklenmiş olmasıdır. ikinci grup romanlar ise kahramanların psikolojik yapılarını gözler önüne serer türdendir. Birinci gruptaki romanlara Türk edebiyatından Peyami Safa'nın Yalnızız adlı eserini örnek göstermek mümkündür. Yalnızız'dan alınan, psikoloji ile ilgili terim ve bilgilerin ağırlık kazandığı bölümler bu görüşü destekler niteliktedir. Psikolojik romanlar Wellek'in ifadesine göre Freud'un psiko-analiz yönteminin romanda kullanılmasıyla ortaya çıkarlar. Bunlar Yalnızız romanında da görüldüğü üzere psikoloji tarihi ve terimleriyle ilgili pek çok kavramın sıralanmasıyla oluşmuşlardır. Kahramanların psikolojik yapılarının tahlil edildiği romanlarda, bilinç akımı (şuur akışı) ve iç monolog tekniklerinin sık sık kullanıldığı görülür. Bilinç akımı tekniği, psikolojinin romana armağanıdır. Bilinç akımı tekniği, bir anlamda romanın niteliğini de etkilemektedir. Zira bu tekniği denemek isteyen bir romancı ister istemez ruh tahlillerine gitmekte, dolayısıyla romana psikolojik bir derinlik kazandırmaktadır. Bu teknikte kahraman, iç konuşmadan farklı olarak, kesik cümlelerle, mantıksal bir bağ olmadan düzensiz bir şekilde içinde bulunduğu durumu ifade etmeye çalışır. "Bilinç akımında yalnız düşünceler değil duyumlar, imgeler de yer alabilir ve tam bir bilinç akımı tekniği ile okura bir sahne gibi sunulan, bilincin en karanlık, bilincin altına en yakın kesimidir.” Daha sonraki romanlarımızda sık sık kullanılacak olan bilinç akımı tekniğinin, Recaizade Mahmut Ekrem'in Araba Sevdası adlı romanında, muhtemelen bilinçsiz olarak, kullanıldığını görmekteyiz. Recaizade Mahmut Ekrem, Araba Sevdası'nda iç monolog ve bilinç akımı tekniklerinden her ikisini de kullanmakla birlikte, bunlardan özellikle bilinç akımını başarıyla kullanmıştır. Bilinç akımı tekniği erken dönem Batı romanlarında kullanılan bir teknik değildir. Psikolojinin romana armağanı olan bu tekniğin ilk romanlarımızdan Araba Sevdası'nda başarıyla uygulanmış olmasını -bilinçli olarak kullanılmış olmadığını düşünsek de- bu romanın yazılış tarihi dikkate alındığında ve Batı edebiyatlarında bile bu tekniğin gecikmeli olarak kullanıldığı düşünüldüğünde Türk romancılığı adına bir başarı olarak kaydetmek gerekir. Ne var ki Recaizade'nin tekniği de bizde fark edilmedi ve Türk romanına hiçbir etkisi olmadı. Psikolojik romanlarda karşımıza çıkan bir diğer önemli teknik ise iç monologdur.İç monolog okuyucuyu, kahramanın iç dünyasıyla karşı karşıya getiren bir yöntemdir. İç monolog tekniğinde duygu ve düşünceler düzenli bir sıra ile verilir.Hal böyle olunca iç monologda dil, konuşma diline benzer bir yapıya bürünür.İç monolog tekniğinde konuşma dilinin doğallığı, metne hakim olur. Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında ise bilinç akımı tekniğinin en yetkin örneklerini Oğuz Atay'ın eserlerinde görmekteyiz. Özellikle yazarın Tehlikeli Oyunlar ve Tutunamayanlar adlı romanları bu açıdan düşünüldüğünde kayda değer bir özellik arz eder. Bir yazarın kaleme aldığı eserlerinde yarattığı kahramanlara kendi kişiliğinden bir şeyler katması ihtimal dahilindedir. Bazen de yazar, edebi eserlerinde yazılanın kurgusal dünyasını zorlayarak yaşadıklarını doğrudan doğruya yansıttığı görülebilir. İlk psikolojik roman Mehmet Rauf’un Eylül’üdür. Selim İleri, Kırık Deniz Kabukları'nda Mehmet Rauf'u kısa boylu ve çok şişman bir erkek olarak tasvir eder.Selim İleri, bu sebeple kadınların onunla pek ilgilenmediklerini, onun da Necip gibi yakışıklı, bütün kadınların ilk görüşte çarpılacağı bir kahraman ortaya koyarak bu kompleksini tatmin etmeye çalıştığını belirtir. Selim İleri, Eylül'de konu edilen yasak aşkın kendi hayatında bir subayın eşi ile yaşadığı aşktan esinlenerek oluşturulduğunu, hatta bu yasak aşk yüzünden Mehmet Rauf'un intihara teşebbüs ettiğini belirtmiştir. Eylül'de Necip'in sık sık intihardan söz açması da bu sebepten olsa gerektir. Mehmet Rauf, gerçek hayatta kendisinin gerçekleştiremediği eylemi roman kahramanlarına yaşatmıştır. Halit Ziya Bir Acı Hikaye adlı hatıra kitabında oğlu Halil Vedat'ın ve Kırık Oyuncak adlı hikayesinde de kızının ölümünü anlatması da bu açıdan değerlendirilebilir. Bir Acı Hikaye incelenecek olursa yazarın Mai ve Siyah adlı romanının kahramanı olan Ahmet Cemil ile oğlu Vedat'ın kaderleri arasında nasıl bir paralellik olduğu görülecektir. Edebiyatımızda psikolojik roman türünün bir diğer önemli örneği Peyami Safa'nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'dur. Peyami Safa da adı geçen romanında eklem iltihabından mustarip isimsiz kahramanı ile küçük yaşta yakalandığı hastalığın acılarını dile getirmiştir. Peyami Safa'nın yakın arkadaşı Elif Naci'nin şu sözleri tespitimizi destekler mahiyettedir:"Bütün yaşamında Peyami Safa hastalıkları ile didinmiş, çok acı çekmiş bir insandı. Yedi yıl kolunda dinmeyen bir ağrı, işleyen bir yara. Doktorların koydukları teşhis, sağ kolunda, 'Arthrite tuberculeuse.' Ha bugün ha yarın o kol kesilecekti. Sonradan yazar olacak bir çocuk için sağ kolunu kaybetmek dramını ben de yaşadım onunla birlikte. Hastane dönüşlerinde ilaç kokularıyla bana gelir, dertleşirdi. Bütün tıp deyimleri ile hastalığını, hoyrat doktorların o gün ne dediklerini en ince ayrıntılarıyla anlatırdı, karşılıklı ağlaşırdık sabahlara kadar. Gerçi kolu kesilmekten kurtuldu ama Türk edebiyatı 'Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nu kazandı. Bu benim de içinde bulunduğum çektiği tüm acıların, sancıların acı romanıdır. Yalnız oradaki çocuk bacağından hastadır, Peyami ise kolundan." Halit Ziya Uşaklıgil'in Aşk-ı Memnu, Halide Edip'in Handan, Peyami Safa'nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Huzur, Samiha Ayverdi'nin İnsan ve Şeytan, Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam, Hikmet Erhan Bener'in Oyuncu, Mehmet Önal'ın Şeffaf Kanatlı Zaman, Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna ... adlı eserleri ile psikolojik roman türünün kayda değer örneklerini ortaya koydukları söylenebilir.
Yorumlar
Yorum Gönder