Şairler, Yazarlar ve İntihar
Şairler, Yazarlar ve İntihar
İntihar eden kişilere toplumsal bakış açıları konusunda yapılan araştırmalar modern toplumların trajik ölümleri en fazla şairlere yakışan bir ölüm biçimi olarak algıladığı ortaya koyuyor. Ayrıca şairliğin aklî hastalıklara açık, klinik tedaviye en fazla başvuran mesleklerden biri olduğu belirtilmiştir. Pensilvanya Üniversitesi’nde şairlerin intihar, ölüm ve akıl hastalıklarının nedenleri konulu yapılan bir araştırma göre birçok şairin intihara teşebbüs etmemiş olsa bile, hayatları boyunca bir çeşit depresif düzensizlik yaşadığı iddia edilmiştir. Şairler arasında intihar oranının diğer edebi yazarlar ve genel nüfusa göre daha yüksek olduğu belirtilen araştırmada, intihar eden şairlerin yazdıkları şiirlerde, intihar etmeyen şairlerden çok daha fazla oranda “ben, benim” gibi birinci tekil şahıs kelimeleri kullanmış oldukları gözlemlenmiştir. Ayrıca intihar eden şairlerin şiirlerinde, “konuşmak, paylaşmak, dinlemek” gibi sosyal bağlantı içeren kelimeleri olabildiğince az kullanmış oldukları da örneklerle ortaya konulmuştur. Edebiyat, felsefe ve şiirle uğraşan yazarlarının ölüm ve intiharları üzerine kapsamlı araştırma yapan bir başka isim de Amerikalı bilim adamı Dr. James Kaufman’dır. ölen veya intihar eden 1987 yazarın hayatını inceleyen Kaufman şairlerin ruh hastalıklarına yatkınlığında en temel sorunları “normal bir insandan daha fazla düşünme, yalnızlık hissini çok daha şiddetli yaşama, zirveye erken yaşta çıkma, içlerine kapanma ve sosyal hayatla olan bağlarının şiirle gitgide zayıflaması olarak sıralamıştır. Kaufman şairlerin yaşamla bağlarını erken koparmalarını ‘onların iç dünyalarında olup biten sancıları şiirle atlatmaya çalışmalarına ve bu duygular şiirin onaramayacağı bir dereceye eriştiğinde düştükleri ruhsal bunalımla kendilerini imha etmeyi son çare olarak görmeleriyle’ açıklamıştır.
İntihar eden kişilere toplumsal bakış açıları konusunda yapılan araştırmalar modern toplumların trajik ölümleri en fazla şairlere yakışan bir ölüm biçimi olarak algıladığı ortaya koyuyor. Ayrıca şairliğin aklî hastalıklara açık, klinik tedaviye en fazla başvuran mesleklerden biri olduğu belirtilmiştir. Pensilvanya Üniversitesi’nde şairlerin intihar, ölüm ve akıl hastalıklarının nedenleri konulu yapılan bir araştırma göre birçok şairin intihara teşebbüs etmemiş olsa bile, hayatları boyunca bir çeşit depresif düzensizlik yaşadığı iddia edilmiştir. Şairler arasında intihar oranının diğer edebi yazarlar ve genel nüfusa göre daha yüksek olduğu belirtilen araştırmada, intihar eden şairlerin yazdıkları şiirlerde, intihar etmeyen şairlerden çok daha fazla oranda “ben, benim” gibi birinci tekil şahıs kelimeleri kullanmış oldukları gözlemlenmiştir. Ayrıca intihar eden şairlerin şiirlerinde, “konuşmak, paylaşmak, dinlemek” gibi sosyal bağlantı içeren kelimeleri olabildiğince az kullanmış oldukları da örneklerle ortaya konulmuştur. Edebiyat, felsefe ve şiirle uğraşan yazarlarının ölüm ve intiharları üzerine kapsamlı araştırma yapan bir başka isim de Amerikalı bilim adamı Dr. James Kaufman’dır. ölen veya intihar eden 1987 yazarın hayatını inceleyen Kaufman şairlerin ruh hastalıklarına yatkınlığında en temel sorunları “normal bir insandan daha fazla düşünme, yalnızlık hissini çok daha şiddetli yaşama, zirveye erken yaşta çıkma, içlerine kapanma ve sosyal hayatla olan bağlarının şiirle gitgide zayıflaması olarak sıralamıştır. Kaufman şairlerin yaşamla bağlarını erken koparmalarını ‘onların iç dünyalarında olup biten sancıları şiirle atlatmaya çalışmalarına ve bu duygular şiirin onaramayacağı bir dereceye eriştiğinde düştükleri ruhsal bunalımla kendilerini imha etmeyi son çare olarak görmeleriyle’ açıklamıştır.
Beşir Fuad
1852- 1887 çevirmen, gazeteci, fikir adamıdır. Sıradışılığı, romantizm akımının etkisindeki diğer Tanzimat aydınlarından farklı olarak edebiyatta realizmi ve natüralizmi;felsefede pozitivizm ve materyalizmi benimsemesindendir. “Türk edebiyatının ilk denemecisi”, “ilk Türk materyalist”, “ilk biyografici”, “ilk eleştirmen” gibi sıfatlarla anılır. Tanzimat Dönemi’nde bilim, felsefe, edebiyat eleştirisi, biyografi alanlarında eser vermiş sıra dışı bir Osmanlı aydınıdır. 35 yaşında bileklerini keserek hayatına son veren Beşir Fuad'ın bir bilimsel deney gibi gerçekleştirdiği intiharı, o zamana kadar intihar kavramına yabancı olan Osmanlı toplumunda ve basında geniş yankı bulmuş; İstanbul’da bir intihar salgını başlatmıştır. Beşir Fuad, intiharı ile hayatını son vermenin yanı sıra ölüm sırasında hissedilenleri bilimsel bir gözlem olarak kaydetmeyi de amaçladı ve arkasında birkaç satırlık bir tasvir bıraktı. Bu metin ve intiharıyla ilgili mektupları Ahmet Mithat Efendi Beşir Fuad isimli eserinde yayınlamıştır.
Stefan Zweig
Avusturyalı yazar. 2. dünya savaşının ruhunda uyandırdığı acıya daha fazla dayanamayarak karısıyla birlikte intihar etmiştir. Şair, kendini imha için seçtiği akıl almaz metotlar ve geride bıraktığı intihar notlarıyla kime, ne anlatmaya çalışır? Hayatla bağlarını sessiz sedasız koparmak yerine, neden geride kalanları acı ve pişmanlığa sürükleyen ölümleri tercih eder? Acaba şair yaşam boyunca şiirlerinde aradığı ilgi ve fark edilme beklentisinin zirvesine, yok oluşla mı ulaşır? J. Paul Sartre’nin tespitiyle “intihar, var olmanın bir başka yolu mudur? Ya da Zweig’in tanımlamasıyla şair “Bazen ölmeyi beceren ve ölümden zamanı aşan bir şiir yaratmayı bilenlerin uğraşı” mıdır? Savaşlardan, ölüm, felaket ve sosyal hayat koşullarından en fazla etkilenen kişilerin şairler olduğu aşikârdır. Elleri kaleme, düşünceleri kelimelere tutunan nice şair, yazar ve edebiyatçının hak etmedikleri bir hayat yaşadığı; birçoğunun ömrünü yoksulluk, bakımsızlık ve hastalıkla mücadeleyle geçirdiği bilinmektedir.
Sylvia Plath

“Yine yaptım, on yılda bir beceririm bunu ben!
Her şey gibi eşsiz bir ustalıkla yapıyorum bu işi,
Öyle ustaca ki insana korkunç geliyor
Öyle ustaca ki gerçeklik duygusu veriyor,
Bu konuda iddialıyım sanırım.”
Nilgün Marmara
1958 yılında istanbul’da doğdu. yüksek öğrenimini Boğaziçi Ün. İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde tamamladı.Sylvia Plath üzerine incelemeler yaptı. Onun hayata bakış tarzından ve düşüncelerinden oldukça etkilendi. Şiirlerinde çoğunlukla, 1. tekil kişinin düşle gerçek arasında gidip gelen, kırılgan izleklerini kullandı. Çeşitli dergilerde şiirleri yayımlandı.13 Ekim 1987'de 29 yaşındayken intihar etti.
“Maskelerinizi kuşanıp yalanlarınızı çoğaltın
Hepiniz mezarısınız kendinizin…”
“Çektiği acıyı mısralarıyla yenmeye çalışmışsa da, eserleri doğaçlama yaşanan bu tutkulu hayatın ölüme yenik düşmesinin kanıtıdır.”

Hepiniz mezarısınız kendinizin…”
“Çektiği acıyı mısralarıyla yenmeye çalışmışsa da, eserleri doğaçlama yaşanan bu tutkulu hayatın ölüme yenik düşmesinin kanıtıdır.”
Sergey Yesenin
Mayakovski
Dostunun beklenmedik ölümüyle sarsılan Mayakovski ise, sonunda çareyi dostunun yolundan gitmekte bulur ve yakın dostu Yesenin’in ölümünden tam beş yıl sonra bir mektup bırakarak silahla intihar eder.
(Şairin cesedinin yanında bulunmuştur)
Hepinize! ..
İşte ölüyorum. Kimseyi suçlamayın bundan ötürü.
Hele dedikodudan, unutmayın ki, merhum nefret ederdi.
Anacığım, kardeşlerim, yoldaşlarım! Bağışlayın beni.
İş değil bu, biliyorum (kimseye de öğütlemem)
ama benim için başka bir çıkar yol kalmamıştı.
Ümit Yaşar belki de tam bir ölüm seviciydi. ‘Yaşamdan çok ölümü seviyorum’’ diyerek bunu sürekli dile getiriyordu. Bu durum da intiharla sonuçlanıyordu. Halbuki onu seven çok insan vardı. Bir dönem onun şiirleriyle, şarkı sözleriyle aşık olmuş, sevgilisinden ayrılmış, ayrılık acısını yaşamıştı. Ama o nedense tatmin olmuyordu. Sonunda oğlu Vedat ona intiharın nasıl edileceğini öğretti. Belli ki, bu durum onun da psikolojisini bozmuştu. Vedat henüz 18 yaşındayken bir fincan kahve ve ardından bir fincan da konyak içip bedenini Galata Kulesi’nin tepesinden boşluğa bıraktı. Gencecik bedenini bu şekilde ölüme sürüklemek babasına verdiği en büyük cezaydı. Sürekli intihar denemeleri yapan Ümit Yaşar’ın oğlu, hayatını kendisi sonlandırmıştı. Bir rivayete göre bir de not bırakmıştı giderken babasına: ‘’Baba, intihar öyle edilmez, böyle edilir’’ Bu kuşkusuz bir babanın en acılı imtihanıydı.
Ümit Yaşar belki de tam bir ölüm seviciydi. ‘Yaşamdan çok ölümü seviyorum’’ diyerek bunu sürekli dile getiriyordu. Bu durum da intiharla sonuçlanıyordu. Halbuki onu seven çok insan vardı. Bir dönem onun şiirleriyle, şarkı sözleriyle aşık olmuş, sevgilisinden ayrılmış, ayrılık acısını yaşamıştı. Ama o nedense tatmin olmuyordu. Sonunda oğlu Vedat ona intiharın nasıl edileceğini öğretti. Belli ki, bu durum onun da psikolojisini bozmuştu. Vedat henüz 18 yaşındayken bir fincan kahve ve ardından bir fincan da konyak içip bedenini Galata Kulesi’nin tepesinden boşluğa bıraktı. Gencecik bedenini bu şekilde ölüme sürüklemek babasına verdiği en büyük cezaydı. Sürekli intihar denemeleri yapan Ümit Yaşar’ın oğlu, hayatını kendisi sonlandırmıştı. Bir rivayete göre bir de not bırakmıştı giderken babasına: ‘’Baba, intihar öyle edilmez, böyle edilir’’ Bu kuşkusuz bir babanın en acılı imtihanıydı.
József Attila
Budapeşte’de doğan Jozsef, zor bir çocukluk ve ilkgençlik geçirdi.Fakir bir ailenin üç çocuğundan biriydi. Babası bir sabuncu, annesi ise hizmetçiydi. Babası, şair üç yaşındayken evi terk etti ve Amerika'ya kaçtı. Diğer iki kardeşiyle birlikte, annelerinin çocuklarına bakmak için insanüstü bir çabayla çalışmasına ve sonunda yorgunluktan hasta düşmesine şahit oldu. Annesinin hastalanması üzerine bir aileye evlatlık verildi. Orada 7 yaşına kadar yaşadı.Daha sonra annesinin sağlığına kavuşması ile tekrar onun yanına döndü ve onun ölümüne kadar eve katkı sağlamak için çeşitli işlerde çalıştı. 14 yaşında annesini kaybetti. Attila József bir şizofrendi ve ömrü boyunca pek çok kez ölmeyi denemişti. İlk intihar girişimini 9 yaşında yapmıştır.
Budapeşte’de doğan Jozsef, zor bir çocukluk ve ilkgençlik geçirdi.Fakir bir ailenin üç çocuğundan biriydi. Babası bir sabuncu, annesi ise hizmetçiydi. Babası, şair üç yaşındayken evi terk etti ve Amerika'ya kaçtı. Diğer iki kardeşiyle birlikte, annelerinin çocuklarına bakmak için insanüstü bir çabayla çalışmasına ve sonunda yorgunluktan hasta düşmesine şahit oldu. Annesinin hastalanması üzerine bir aileye evlatlık verildi. Orada 7 yaşına kadar yaşadı.Daha sonra annesinin sağlığına kavuşması ile tekrar onun yanına döndü ve onun ölümüne kadar eve katkı sağlamak için çeşitli işlerde çalıştı. 14 yaşında annesini kaybetti. Attila József bir şizofrendi ve ömrü boyunca pek çok kez ölmeyi denemişti. İlk intihar girişimini 9 yaşında yapmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder