Edebiyat ve Psikopatoloji
EDEBİYAT VE PSİKOPATOLOJİ
VIRGINIA WOOLF


NEYZEN TEVFİK
24 Mart 1879’da Bodrum’da doğan Neyzen Tevfik’in asıl adı Tevfik Kolaylı’dır. Kendine özgü yergileri ve yaşam biçimiyle adını duyuran Neyzen Tevfik, babasının görevli bulunduğu Urla kasabasında, usta bir neyzen olan Berber Kâzım'la tanıştı ve ondan ney dersleri almaya başladı. Aynı günlerde de, ilk epilepsi nöbetini geçirdi. Bu arada okulu bırakan Neyzan Tevfik’i babası yatılı olarak “İzmir İdadisi”ne yazdırdı. Ancak epilepsi nöbetlerinin yeniden başlaması üzerine okulu tamamen bıraktı. Ney’e duyduğu derin sevgiyle İzmir Mevlevihanesi’ne girdi. Neyzen Tevfik, burada Türkçe'nin yanı sıra Arapça ve Farsça dersleri aldı. Şair Eşref, yalnızca dostu ve hocası olarak kalmayarak ona hicvin kapılarını da açtı. İlk şiiri bu günlerde, 13 Mart 1898'de “Muktebes” dergisinde yayımlandı. 1898 yılında, babası medrese öğrenimi için Neyzen’i İstanbul'a gönderdi ve Fethiye Medresesi'ne yerleştirdi. Ama Neyzen Tevfik, zamanını daha çok Galata ve Yenikapı Mevlevihanelerinde geçirdi. Bu arada Mehmet Akif Ersoy'la tanıştı ve Mehmet Akif, dönemin seçkin müzisyen ve edebiyatçıları ile tanışmasını sağladı. Bu arada Şeyhülislam Musa Kazım Efendi sayesinde Neyzen Tevfik, Ahmet Mithat Efendi, Muallim Naci, Şair Şeyh Vasfi gibi edebiyatçılarla tanıştı. Mehmet Akif'le dostluğu süren Neyzen, Mehmet Akif'e ney öğretti; Mehmet Akif de Neyzen'e Arapça, Farsça ve Fransızca öğretti. Dost çevresi içinde artık İbnülemin Mahmut Kemal, Tevfik Fikret, Uşakizade Halit Ziya, Ahmet Rasim, Tanburi Cemil, Hacı Arif Bey, Yunus Nadi de vardı. 1900 yılında, bir plâk doldurma girişimi oldu. Neyzen aşırı içkili olduğu için güçlükle doldurulan plâklar yine de basılıp piyasaya verildi. Jurnallendikten sonra 15 gün hapis yatan Neyzen serbest kaldıktan sonra kendisini Beyoğlu meyhanelerine attı. Bu esnada Galata ve Kasımpaşa Mevlevihanelerine devam etti. 1902'de Bektaşi dervişi oldu. Siyasi baskının artmasından sonra yurt dışına gitmeye karar verdi ve 1902 yılında Mısır'a gitti. Neyzen Tevfik 1910 yılında Cemile hanımla", kardeşinin ve babasının karşı çıkmasına karşın, annesinin ısrarı ile evlendi ve bir kızı oldu. Ancak yürümeyen evliliği, kızı Leman henüz üç aylıkken kayınbabasının eşini alıp götürmesiyle son buldu.1919 yılında, ilk kitabı “Hiç”i yayınlandı. 1923 yılında Ankara'ya gitti. 1926 yılında Atatürk'le tanışan Neyzen Tevfik, 1927 yılında epilepsi nöbetleri ve alkol yüzünden artık sık sık gideceği Toptaşı Tımarhanesi ve Zeynep Kâmil Hastanesi'nde tedavi görmeye başladı. 1928 yılında, eski dostu Mehmet Akif'i görmek için tekrar Mısır'a gitti ve bir yıla yakın bir süre yanında kaldı. 1930’lu yıllarda, ekonomik destek olsun diye, Vali ve Belediye Reisi Muhiddin Üstündağ'ın girişimi ile Konservatuar'da görevlendirildi. 1940’lı yıllarda doktoru olduğu kadar dostları da olan Mazhar Osman ve Rahmi Duman'ın aracılığı ve Valiliğin oluru ile Bakırköy Akıl Hastahanesi'nin 21 nolu koğuşu ona ayrıldı.Bazı filmlerde rol aldı. 1952 yılında, arkadaşlarının ısrarı ile Şehir Komedi Tiyatrosu'nda jübilesini yaptı. 1930'larda İstanbul Belediye'sinin bağladığı yardım aylığını saymazsak Neyzen'in düzenli bir geliri hiç olmadı.Yaşamı 28 Ocak 1953'de son buldu.
O, karşıtlıkların birbirini var ettiği algılayışımızda, var oluş derinliğinin sarhoşluğu içinde arayışını sürdürürken “Hiç” olanı fark etmişti. Para-pul, mal-mülk, şan-şöhret elinin tersiyle ittiği şeylerdendi. Adaletsizliğe, çıkarcılığa, baskıya, otoriteye, sert ve etkili bir üslupla hicivlerinde ve hayatında baş kaldırdı. Boynunda eski yazıyla “Hiç” yazardı. Neyzen Tevfik genellikle toplum kurallarına uymadan yaşamını sürdürmüştür.Neyzenliğinin yanı sıra adını yergi ve taşlamaları ile de duyurmuştur. Kimi eleştirmenlere göre bu türün Nef'î ve Eşref'ten sonra üçüncü önemli temsilcisi sayılır. Ancak oldukça eski bir dil kullanması nedeniyle güç anlaşılan ve biçimsel açıdan yetersiz kalan bu şiirleri pek kalıcı olmamıştır.Hicivlerinde argo ve küfür ön plandadır.Kronik alkol kullanımı ve epilepsiden kaynaklanan bilişsel bozukluklar söz konusu olabilir. Epilepsiye eşlik eden psikiyatrik belirtiler içinde en sıklıkla depresif bozukluklar, obsesif kompülsif bozukluk, kişilik bozuklukları ve psikotik bozukluklar sayılabilir. Epilepsi hastalarının 1/5 inde majör bir psiko-patoloji vardır. Bunların %50’sinde ise hastaneye yatış gerekebilir.

O, karşıtlıkların birbirini var ettiği algılayışımızda, var oluş derinliğinin sarhoşluğu içinde arayışını sürdürürken “Hiç” olanı fark etmişti. Para-pul, mal-mülk, şan-şöhret elinin tersiyle ittiği şeylerdendi. Adaletsizliğe, çıkarcılığa, baskıya, otoriteye, sert ve etkili bir üslupla hicivlerinde ve hayatında baş kaldırdı. Boynunda eski yazıyla “Hiç” yazardı. Neyzen Tevfik genellikle toplum kurallarına uymadan yaşamını sürdürmüştür.Neyzenliğinin yanı sıra adını yergi ve taşlamaları ile de duyurmuştur. Kimi eleştirmenlere göre bu türün Nef'î ve Eşref'ten sonra üçüncü önemli temsilcisi sayılır. Ancak oldukça eski bir dil kullanması nedeniyle güç anlaşılan ve biçimsel açıdan yetersiz kalan bu şiirleri pek kalıcı olmamıştır.Hicivlerinde argo ve küfür ön plandadır.Kronik alkol kullanımı ve epilepsiden kaynaklanan bilişsel bozukluklar söz konusu olabilir. Epilepsiye eşlik eden psikiyatrik belirtiler içinde en sıklıkla depresif bozukluklar, obsesif kompülsif bozukluk, kişilik bozuklukları ve psikotik bozukluklar sayılabilir. Epilepsi hastalarının 1/5 inde majör bir psiko-patoloji vardır. Bunların %50’sinde ise hastaneye yatış gerekebilir.
EDWARD MUNCH
Edvard Munch (12 Aralık 1863 - 23 Ocak 1944) özellikle Çığlık isimli tablosuyla tanınmış Norveçli ekspresyonist ressamdır. Ruhsal ve duygusal konuları işlediği resimleriyle tanındı. Başlangıçta resimlerinde egemen olan içe dönük ve karamsar havanın yerini, yaşamının son yıllarına doğru yaşama sevinci almıştır. 2012 yılının Mayıs ayında Çığlık tablosu 119.9 milyon dolara satılarak, açık arttırma yoluyla satılan en pahalı sanat eseri olarak tarihe geçti. Edvard Munch’un insanın varoluşsal ızdıraplarını anlatan ‘Çığlık’ adlı tablosu, sanat tarihinin ikinci en ünlü eseridir. Sarı, turuncu, kırmızıya bürünmüş gökyüzünün altında, köprünün ortasında durmuş, hem kadına hem erkeğe benzeyen bir insan figürü. İki elini kafatasına benzeyen kafasının iki yanına kaldırmış bir vaziyette duruyor.Gözleri faltaşı gibi açılmış, kan donduran bir çığlık patlatıyor. Arkadaki iki kişinin sakinliği, uzakta görünen gemi normallik işareti taşısa da diğer her şeyde korku havası hakim. Munch’un yaptığı dört Çığlık tablosundan biri. 1893’te yaptığı yağlı boya ilk versiyonu, Oslo’daki Ulusal Galeri’de, aynı tarihteki pastel versiyonu ile 1910’daki diğer yağlı boya versiyonu aynı şehirde Munch Müzesi’nde sergileniyor. Munch 1863’te yoksul bir askeri doktorun beş çocuğundan ikincisi olarak dünyaya geldi. Ekspresyonizm ise 20. yüzyıl başlarında Almanya ve Avusturya’da ortaya çıktı. Munch, Berlin’e vardıktan üç yıl sonra 1895’teki Çığlık tablosunu yaptı. Günlüğüne yazdığı notta Munch, Çığlık konusundaki esin kaynağını şöyle anlatıyordu: “İki arkadaşımla yolda yürüyordum; güneş battı, bir melankoli dalgasına kapıldım. Birden gökyüzü kıpkızıl bir renk aldı. Durup parmaklıklara yaslandım. Alev alev gökyüzü, mavi fiyordun ve şehrin üstünde kan ve kılıç gibi sarkıyordu. Arkadaşlarım yola devam etti; ben ise büyük bir endişeyle öylece duruyor ve doğada sonsuz bir çığlığı hissediyordum sanki.” Ressam bu resmi yaparken hastadır ve bu yorgunluğunun oradan geldiği düşünülür. Amerikan sanat tarihçisi Robert Rosenblum'a göre bu resimdeki insan figürünün yüzü Paris'teki Musée de l'Homme'da bulunan Peru'dan gelmiş olan mumyanın yüzünden etkilenerek yapılmıştır. Bir bakıma Çığlık tablosunun kahramanı, ressamın kendi portresi olabilir.
1868’de, annesinin veremden ölmesinden sonra, eğitimiyle, teyzesi ilgilendi. 1876’da, ablası Sophie’nin de vereme yakalanarak ölmesi, Munch’un içinde onarılmaz bir yara açtı. Bu nedenle de yıllar sonra hasta ve ölü resimlerine gereğinden fazla önem verdi. Çığlık sadece ekspresyonistleri etkilemedi. Francis Bacon’un uluyan papalar gibi resimlerinde de izleri görülür. Andy Warhol ise 1984’te Çığlık tablosunu göz alıcı renklerle seri halinde yeniden basmıştı. Munch daha sonra başka sanatçılara da esin kaynağı olmaya devam etti. Fakat Çığlık tablosunun en çarpıcı özelliği kendisinden sonraki sanatçılar üzerindeki etkisi değil, popüler kültürün dayanaklarından biri haline gelmesidir. Bugün bu eser onu yaratan ressamdan daha ünlüdür. İlk tablolarında açık-koyu renk ve plastik efektlerle canlı hatlar görülmektedir. Giderek, empresyonist öğelerden tamamen uzaklaşarak, eserlerindeki görüş sahasını belirlemeyip şekilleri, tüm coşku ve tutkularıyla yansıtmaya başlamıştır. Kullandığı renkler, kazınarak silinmiş gibidir, hasta ezik bir ortam yaratmaktadır. Daha çocuk yaşlarda resme yatkın olduğu anlaşılan Munch resim eğitimi görmedi.1879’da başladığı mühendislik eğitimini, 1880’de bırakarak ressam olmaya karar verdi. Oslo’da akademiye girdi.Henüz 23 yaşındayken Oslo’da 110 eserden oluşan ilk kişisel sergisini açtı. 1889 yılında devlet bursuyla, Paris’e gitti. Munch daha sonra, ilkel ve karanlık kuvvetlerin yönettiği sembolik bir dünyaya yönelip kişinin yalnızlığını, zavallığını, yaşama ve ölüm korkusunu, kıskançlığını, hırsını, gerilimini, cinsel kavgasını, acılarını, karşılıklı suçlamalarını; yani yeryüzündeki çarpıcı bir cehennemi canlandırmıştır. Kadın, onun gözünde, cinsel, şeytani, acımasız, kötü bir varlıktır. Erkeği baştan çıkararak hiç eder, başarılarından korkunç bir zevk duyar. Kadınlarla ilgili karamsar düşüncelerin nedeni, Munch’un kişisel deneylerindeki başarısızlığı, heyecanlı ve huzursuz iç dünyasıdır.Eserlerindeki ortam bu yüzden şeytani ve görkemlidir. Karanlık, ürkütücü ve huzursuzdur. 1909’da depresyon nedeniyle kliniğe yatırılan Munch sonunda Oslo Fjod’u ’de yerleşti.Başlangıçta resimlerinde egemen olan içe dönük ve karamsar havanın yerini, yaşamının son yıllarına doğru yaşama sevinci almıştır. 1937’de Naziler tarafından dejenere ressam ilan edilerek, 82 eseri toplattırıldı. 1940 yılında, istilacı Alman kuvvetleriyle, işbirliği yapan Norveç Hükümeti’nin, Norveç Sanat Konseyi’ne katılma teklifini reddetti. 23 Ocak 1944’de öldü.
Psikolojisini etkileyen faktörler:
1. Çocukluk dönemindeki hastalık ve kayıplar
2. Katı, cezalandırıcı ve çok dindar bir baba
3. Babada şiddetli depresyon atakları
4. Doğduğu ve yaşadığı coğrafya
Psikopatolojisi:
1. Bipolar Bozukluk : Depresyon ve Mani atakları
2. İşitsel ve görsel halusinasyonlar
3. Hastaneye yatışlar
4. Alkolizm
5. İntihara eğilim/ kendine zarar verme: 1908’de ateşli silahla sol el yüzük parmağının iki eklemini parçalar
Tabloları: ERTESİ GÜN(1894), Vampir( 1893, aşk ve acı), Kıskançlık(Stainislaw Przybyszewski / Dagny Juell), Melancholy(1894), The Dance of Life(1899), Anxiety(1894)


Yorumlar
Yorum Gönder